“Eyvah yine kaygılandım!”

Anksiyete nedir?

Anksiyete, daha bilinen adı ile kaygı ya da endişe, genellikle kişinin tehdit içerdiğini düşündüğü olumsuz bir olay ya da bir durum karşısında hissettiği, hoş olmayan bir huzursuzluk halidir.

Anksiyete, vücudumuzun stresli bir olaya verdiği normal bir tepkidir. Bir iş görüşmesinden, ya da bir topluluk önünde konuşmadan önce hepimiz az çok kaygılanırız. Yani her kaygılı hissettiğimizde, “Eyvah bende bir sorun var” diye düşünmek yanlıştır. Kaygı, size ciddi anlamda rahatsızlık vermeye başlar, altı aydan uzun sürer, artık hayatınızı eski şekliyle sürdürmenize mani olmaya başlar ve bununla beraber kaygıyı yaşamamak için belli durumlardan kaçınmaya başlarsanız, işte o zaman bir anksiyete bozukluğundan söz edebilmemiz mümkün olur.

Kaygı, geleceğe dair olumsuz bir öngörüde bulunduğumuzda, sanki “başımıza kötü bir şey gelecekmiş” ya da “kötü bir şeyler olacakmış” gibi düşündüğümüzde ortaya çıkar. Kendimizi kaygılı hissettiğimizde, tetik durumuna geçeriz ve sinir sistemimiz otomatik olarak devreye girer. Kendimizi gergin, diken üstünde, patlayacak bir bomba gibi hissederiz. Nefes almakta zorlanabilir ya da çok sık ve kesik kesik nefes alabiliriz, kalp atış hızımız artabilir, ellerimiz titreyebilir, ağzımız kuruyabilir, odaklanma becerimizde bozulmalar olabilir, hazımsızlık yaşayabiliriz ve uzun vadede merkezimizden kaydığımızı hissedebilir ve uyku sorunları yaşayabiliriz.

Kaygı ile korku aynı şeyler mi?

Tam da burada, kaygı ile korku arasındaki farkı merak etmiş olabilirsiniz. Bir şeyden korktuğunuzda, bunun dış dünyada bir karşılığı vardır. Kediden, yükseklikten, korku filmindeki bir sahneden korkabilirsiniz… Kaygıda ise genellikle dış dünyada karşılığı olan bir korku nesnesi yoktur; bundan ziyade “algılanan bir tehdit” söz konusudur. Korku “şimdiye”, kaygı ise “geleceğe” dair bir duygudur.

Anksiyete Bozukluklarının türleri nelerdir?

Ruh Sağlığı Bozukluklarının Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın (DSM 5), beşinci yani en güncel baskısında yer alan anksiyete bozukluklarını  – ki bu hastalıkların ortak noktası, hepsinin “kaygı” temelli olmasıdır- şöyle özetleyebiliriz:

Yaygın anksiyete bozukluğu: Aşırı, uzun süreli anksiyete ve spesifik olmayan yaşam olayları, nesneler ve durumlar hakkındaki endişeleri içeren kronik bir bozukluktur. En yaygın anksiyete bozukluğudur ve bu bozukluğa sahip olan kişiler kaygılarının nedenini tam olarak belirleyemezler.

 

Panik Bozukluk: Aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, ölüm korkusunun da eşlik edebildiği, çarpıntı, nefes darlığı ve terleme gibi fiziksel belirtiler ve yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleri yaşama şeklinde tanımlanabilecek kaygı bozukluğudur.

 

Sosyal fobi: Topluluk önünde konuşma, sosyal ortamda kendini ifade etme gibi durumlardan önce aşırı kaygılanma halidir.

 

Özgül fobiler: Bazı durumlar, canlılar veya nesnelere karşı duyulan (uçak korkusu,yükseklik korkusu,hayvan korkusu vb) aşırı korku halidir..

 

Ayrılma anksiyetesi bozukluğu: kişinin bağ geliştirdiği bireyden ayrılması söz konusu olduğunda gelişimsel olarak uygun olmayan derecede kaygı duyma halidir.

 

Seçici konuşmazlık: Çocuğun, yaşadığı kaygı dolayısıyla belli şartlar altında konuşmaktan kaçınması durumudur. Mesela anne ve babasıyla konuşurken gayet rahatken, okulda konuşmayı reddetmesi şeklinde görülebilir. Seçici konuşmazlık, genellikle çocuk okula başlamadan önce fark edilmeyen bir sosyal fobi türüdür.

 

Sosyal anksiyete bozukluğu veya sosyal fobi: Sosyal ortamlarda eleştirileceğine, ya da aşağılacağına inandığı için sürekli ve yüksek derece kaygı duyma halidir. Kişi, hissettiği anksiyeteden dolayı genellikle sosyal ortamlara girmekten kaçınır.

 

Agorafobi: Halka açık alanların çok kalabalık ya da tehlikeli olarak algılanması sonucu hissedilen orantısız bir kaygı halidir.

 

Anksiyetenin nedenleri nelerdir?

Birçok psikolojik problemde olduğu gibi anksiyete bozukluklarında da genetik ve çevresel faktörler önemlidir. Yüksek düzeyde ve kişiye rahatsızlık veren kaygının oluşmasının tek bir nedeni yoktur. Ekonomik faktörler, ilişki sorunları, çocuklukta yaşanan travmalar, ailede anksiyete bozukluğu yaşayan birinin olması gibi sebepler fazlaca kaygılanmanın nedeni olabilir. Uyuşturucu bir maddenin bırakılması ya da beyindeki hormonların olağandışı çalışması da anksiyeteye yol açabilir. Sözün özü, yaşadığınız kaygının tek ve basit bir nedeni yoktur, sizin kaygınızın altta yatan sebebini, bir psikoterapi sürecinde başladığınızda terapistiniz ile beraber keşfedebilirsiniz.

Anksiyete Bozukluklarının Tedavisi

Kaygı sorunu yaşayan bazı kişiler için psikoterapi ve hayat değişiklikleri yeterli olurken, bazıları için beyin kimyasını değiştirmeyi hedefleyen ilaçlardan faydalanabilir. İlk görüşme seansınızda, psikoterapiniz planlanır, yaklaşık kaç seans gelmeniz gerektiği, nasıl bir çalışma yürütüleceği ve ilaç kullanımına gerek olup olmadığı konularında terapistiniz tarafından bilgilendirilirsiniz.

Kaygı bozukluklarında tedavinin doğru bir şekilde ilerlemesi için kendi karar verdiğiniz ilacı almak ya da yazılmış ilacı bırakmaktan mutlaka kaçınınız. Terapistinizin size önerdiği sıklıkta seanslarınıza katılım gösterir ve hayatınızda size kaygı veren durumları değiştirme adına adımlar atarsanız, zamanla kaygınızın tolere edebilecek düzeylere indiğini gözlemlersiniz.

Anksiyeteyi doğal yollarla azaltmak için neler yapabilirsiniz?

Vücudunuz için sağlıksız olan rutinlerini en aza indirgeyip, yerini sağlıklı olanlarla değiştirirseniz; kaygınızla çok daha iyi baş edebilirsiniz.

Yeterince uyumak, meditasyon yapmak, vücudu aktif tutmak ve bol bol egzersiz yapmak, dengeli bir şekilde beslenmek, alkol, sigara ve kafeinden uzak durmak, “kaygısız” bir yaşamın olmazsa olmazlarıdır.

Kaygıların dengeli yaşandığı bir hayat gayet mümkündür, eğer sizi rahatsız edici düzeyde, günlük yaşantınızı sekteye uğratan bir kaygı düzeyine sahipseniz, yardım almakta gecikmeyin. Eğer kendi kendinize çözemiyorsanız psikoloji ve psikiyatri biliminin size sunduklarına güvenin ve hemen bir değerlendirme görüşmesi için randevu alın. Hepinize kaygısız günler dileriz.